Dünyada sadece Van Gölü’nde yaşayan endemik bir balık türüdür İnci Kefali…
Böyle “İnci Kefali” diye söze başladım ama son zamanlarda bizim bir de Van Gölü’nde yaşayan bu balığın adıyla ilgili bir kavgamız var.
Bazı kaynaklarda yanılmıyorsam Evliya Çelebi seyahatnamesinde de İnci Kefali (bir sazan türü) diye bahsediliyor. Balık tarif ediliyor. Özellikleri, yapısı, vs. Başka kaynaklarda da aynı isim üzerinde duruluyor.
Ancak bazıları da “Van Balığı” ya da “Van Gölü Balığı” denmesini istiyor. “İnci Kefali” ismi neyimize diyorlar kısacası.
Kaynaklara dayanarak ismi “İnci Kefali” olsun diyenler, bunun orijinal bir isim olduğunu ve bu ismin balığı daha çok tarif edeceğini ve daha fazla merak uyandıracağını, Van’ın tanıtımına daha çok vesile olacağını iddia ediyor.
“Van Balığı”, “Van Gölü Balığı” olsun diyenler ise dünyada sadece Van Gölü’nde yaşadığına ve Van’a özgü olduğuna göre o zaman adı da böyle olsun, bu isim ilin tanıtımına daha çok katkı sağlar diyorlar.
Bu her iki görüşü kendi içinde değerlendirdiğimizde her iki görüşün de doğru tarafları var, biri “orijinalite” üzerinden diğeri de “yerli” olması üzerinden değerlendiriyor konuyu.
Aslına bakarsanız birilerine “Van Balığı” dediğinizde başka da bir izahat yapmanız gerekmeyebilir ama “İnci Kefali” dediğinizde ne, nerede, nasıl gibi bir sürü soruyla karşılaşırsınız.
Ama işin bir de teknik ve bilimsel kısmına baktığınızda ise “İnci Kefali” ismi sorulara muhatap olsa da daha çarpıcı gibi geliyor.
Daha gizemli, daha merak uyandıran…
Şimdi bu isim kavgası kısmını bir yana bırakırsak, bugünlerde balığımızın tatlı sularla, kaçak avcılarla, martılarla kavgası var.
Nasıl mı?
Balığımız 15 Nisan günü itibariyle yaşam alanı olan Van Gölü’nden üremek için tatlı su derelerine doğru bir göç yolculuğuna başladı. Bu yolculuk öyle kolay bir yolculuk değil, zorlu bir yolculuk.
Bir kere suyun tersinden yüzerek ve sıçrayıp engelleri aşarak kilometrelerce uzağa gidip yumurtalarını suyun sürükleyemeyeceği kuytu yerlere bırakıyor. İşte bu sırada ilk başta martıların ve tabi ki kendini bilmez kimselerin onu avlamasına maruz kalıyor.
Hayatta kalanlar yumurtalarını kayalıkların arkasına ve dediğim gibi suyun alıp götürmeyeceği uygun yerlere bırakıyor. Yumurtalar yavru balıklara döndükten sonra Temmuz ayı başlarında tekrar yaşam alanları Van Gölü’ne geri dönüyor.
İşte, biz isim kavgası peşinde iken balığımız böyle bir serüvenin içinde yaşam mücadelesi veriyor.
Bugünler de balığın üremesine kolaylık sağlamak için birçok kimse ve kesim “ne yapmalı?” diye bir arayış içinde.
Evvela, balığın avlanması yasaklandı, her yıl olduğu gibi. 15 Nisan ile 15 Temmuz tarihleri arasında Van Gölü’nden tatlı sulara çıkan balığı yakalamak, satmak ve satın almak yasak!
Şimdi bu yasağın üzerine ben bir tane de “ayıp” ekliyeyim; hakikaten üremekte olan bir canlıyı değil yakalamak, tüketmek, rahatsız etmek bile ayıp!
Ve bu öyle bir balık ki göle geri döndüğünde yaklaşık 15 bin, 20 bin ailenin geçim kaynağı…
Bir ekonomik değer yani…
Sabredeceğimiz süre ise 3 ay. Üç ay balık yeme arkadaş, ne olur yeme! Tut kendini ya, yakalanması kolaylaşan bu balığı lütfen 3 ay yakalayıp satma, sen de satın alıp yeme arkadaş!
Uçmaz, kaçmaz, firar etmez, tam tersine daha fazla sayıda göle geri dönecek. Vakti geldiğinde avla, sat, ye, ne yaparsan yap, ama lütfen üremekte olan bu canlıyı şimdilik rahatsız etme.
Etme arkadaş!