Van’da uzun yıllar çalışmış ve inci kefalinin koruma altına alınmasında önemli çalışmalara imza atan Prof. Dr. Mustafa Sarı’nın TEDX İstanbul konuşması gündem oldu
Bandırma On Yedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı, Van’ın endemik türü İnci Kefali’nin korunması için yaptığı çalışmalarla dikkat çekti. Sarı, TEDX konuşmasında, Van Gölü’ndeki bu özel balık türünün karşılaştığı tehlikeler ve bu balığın korunması için verdiği mücadelesini detaylarıyla anlattı. Prof. Dr. Mustafa Sarı, İnci Kefali'nin sadece Van Gölü'nde yaşayan bir tür olduğunu ve bu balığın yaşam döngüsünde yaşadığı zorlukları vurguladı. Sarı, Van Gölü'nden umuda göçen bir balığın hikâyesini anlatmak için buradayım. İnci kefali dünyada sadece Van Gölü'nde yaşayan endemik bir balık türü. Yaşamını Van Gölü'nün tuzlu sodalı sularında geçiriyor. Ama gölün suları üremesine uygun olmadığı için ilkbahar aylarında büyük sürüler halinde akarsulara göç ediyor. Bu öyle bir göç ki gelincikler açtığında mayıs sonu, haziran başı gibi Vangölü'nün çevresindeki tüm dereler akıntının tersine giden balıklarla doluyor. Bu balık göçe başladığı anda beslenmiyor, yemi almıyor ve göçü tamamlanıncaya kadar inanılmaz zahmetlere katlanıyor. Önüne çıkan engelleri, şelaleleri atlayarak zıplayarak, bazen uçarak geçmeye çalışıyor ve bu esnada önüne çıkan doğal ve doğal olmayan bir sürü düşmanı ile mücadele ediyor. İşte benim hayatımla balığın hayatının karıştığı yerde tam burada başlıyor” dedi.
BİR BİLİMSEL MÜCADELE BAŞLIYOR
Prof. Dr. Mustafa Sarı, 1992 yılında genç bir asistan olarak Van’a gelerek inci kefali üzerine çalışmaya başladığını belirtti. O dönemde Van’da inci kefali avcılığının kontrolden çıkmış olduğunu ve bu türün geleceği hakkında ciddi endişeleri bulunduğunu ifade etti.
Sarı, “Ben 1992 yılında, saçlarım varken genç bir asistan olarak gittim Van Gölü kenarına, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ne ve inci kefali ile ilgili çalışmaya başladım. Bir doktora tezi hazırladım. Doktora tezimi hazırladığım zaman şöyle bir manzara vardı Van’da inci kefali ile ilgili olarak: Valiliğin karşısında, üreme zamanında her sabah 20 kamyon dolusu inci kefali satılıyordu. Ve inci kefalinin yumurtaları kamyon kasasının kenarlarından yollara akıyor, kırmızı kırmızı utanç izleri bırakıyordu. Neredeyse bir şehir komple balık kokuyordu. Ve bu esnada, aslında herkes balık korunuyormuş gibi yapıyor ama gerçekte balık korunmuyordu. İşte doktora tezim esnasında ben bu balıkla ilgili çalışmalar yaptım; stok tespitini yaptım ve alternatif bir balıkçılık yönetim modeli geliştirdim.” ifadelerini kullandı.
“YETKİLİLERLE İLGİNÇ DİYALOGLAR YAŞADIM”
Prof. Dr. Mustafa Sarı, Tarım Bakanlığı'na balıkçılık yönetimi hakkında önerilerde bulunmak için gittiğinde, yetkililerle yaşadığı ilginç diyalogları da paylaştı. Bakanlık yetkililerinin konuyla ilgili ciddi bir yaklaşım sergilemediklerini belirten Sarı, bir zamanlar “balıkların stoklarını tahmin etmenin çok kolay olduğunu” söyleyen bir yetkiliyle karşılaştığını aktardı. Sarı, “Alternatif balıkçılık yönetim modelinde yaptığım şey şuydu: İnci kefalinin sürdürülebilir balıkçılığa ulaşması için birtakım tedbirler ve öneriler söz konusuydu. İlk iş olarak Tarım Bakanlığı’na gittim. İlgili şube müdürüne heyecanla anlattım. Genç bir asistanım, heyecan kulaklarımdan fışkırıyor. Anlatıyorum ama beni dinleyen müdürün sayıkladığını fark ettim. Hatta sayıklamakla kalmayıp bana, ‘Ya hoca, gölde kaç ton balık tespit ettin?’ diye sordu. Ben de ‘43 bin ton’ dedim. ‘İyi, bana yaklaşmışsın,’ dedi. ‘Nasıl olur? Siz de mi stok tahmini yaptınız?’ dedim. Çünkü stok tahmini zor bir iş. Ben bu işi üç yılda yaptım. 27 bin balık ölçtüm. Neredeyse bu üç yılın her günü arazideydim. ‘Yok,’ dedi. ‘Biz arkadaşlarla çay içiyorduk. Şöyle bir baktık, bahse girdik. Ben de 50 bin ton demiştim.’ Yani benim o kadar uğraşmama gerek yokmuş! Müdür bey şöyle bir bakışla her şeyi görmüş. Tabii, Tarım Bakanlığı’ndan ümidi kestim. Gittim bölüm başkanına. Bölüm başkanı dedi ki: ‘Kardeşim, ben senin yaptığını kabul etmiyorum. Seni de beğenmiyorum zaten. Bana göre aşırı avcılık değil, yetersiz avcılık var. Avcılığı artırmak lazım.’ Dekana gittim. ‘Vallahi ben anlamam,’ dedi. Rektöre gittim. ‘Bu benim işim değil,’ dedi. Valiye gittim. Vali beni ilgiyle dinledi, dinledi, sonra dedi ki: ‘Ya hoca, burası terör bölgesi. Ben insanların güvenliğini sağlamakla mükellefim. Ben şimdi insanların canlarının emniyetini sağlamaktan kaygı duyarken, sen bir göl dolusu balık çıkarıyorsun başıma. Deli misin kardeşim? Git başımdan!’”
“BU İŞİ KENDİM ÇÖZECEĞİM”
Uzun uğraşlar sonucu dönemin valisini ikna etmeyi başardığını söyleyen Sarı, konuşmasına şöyle devam etti:
“Neyse, sonuçta valiyi ikna ettim ve herkesin katıldığı bir toplantıyla inci kefalinin sürdürülebilir balıkçılığı için yapılması gerekenleri açıkladık. Ama toplantıda benim anlattıklarım tartışılmadı. Toplantıda ne tartışıldı? Vali ile bir kaçak balıkçının tartışması ve kavga etmeleri olay oldu. Bu kavgadan insanlar korktu. Bir anda 200 tane kızgın insanla baş başa kaldım. Tüm devlet ricali ortadan kayboldu. Yok oldular bir anda. Çok şükür, o gün postu deldirmeden paçayı kurtardık. Ve bir karar verdim. Dedim ki: ‘Bundan sonra, yani bu balığın — bu acınacak haldeki balığın — geleceği için eğer bir şey yapılacaksa, onu ben yapacağım. Başka kimseden fayda yok.’ Küstüm devlete. Evet, küstüm. ‘Yok,’ dedim, ‘benim için devlet yok. Madem bilime değer vermiyorlar, ben de gideceğim bu kaçak balıkçılarla anlaşacağım ve bu işi çözeceğim.’
“KAÇAK AVCILARLA 6 AY ANLAŞTIK”
Yetkililerden beklediği desteği göremediğini söyleyen Prof. Dr. Sarı, sorunun çözümünü ise kaçak avcılarla anlaşma yapmakta bulduğunu söyledi. Sarı, “Gittik, çözmeye çalıştık. Kaçak balıkçılarla 6 ay süren bir anlaşma süreci geçirdik. Etmeyince olmuyor tabii. Ve en sonunda, şu gördüğünüz benim el yazımla yazdığımız bir anlaşmayı imzaladık. Yani balıkçılar, iki yıllığına av yasaklarının Tarım Bakanlığı tarafından tamamen kaldırılmasını talep ediyor. ‘İki yıl biz bol bol balık avlayalım, balık satıcıları da yüksek fiyattan balığımızı satın alsın. Biz de iki yılın sonunda kafamıza göre herkes kendine bir iş yapsın; biri mermerci olsun, biri seracı olsun, biri inek yetiştirsin vesaire.’ Gayet mantıklı. Peki, nasıl uygulayacağız? Her şeyi yazdık, hesap ettik, kitap ettik. Fakat bir sorun var: Balıkçılar diyorlar ki, ‘Devlet zaten bu av yasağını uygulamıyor. Bizi kötü vatandaş durumuna düşürme hoca. Git devletle konuş, iki yıllığına av yasaklarını kaldırsın.’ Sürekli Tarım Bakanlığı’na ‘Av yasaklarını uygulayın’ diye öneren ben, bu sefer Tarım Bakanlığı'nın kapısını çalıp ‘Tüm av yasaklarını kaldırın’ dedim.
“MAHKEMELİK OLDUM”
Mahkemelik olunca balıkçılarla da arasının bozulduğuna dikkat çeken Sarı, “ Peki, ne dediler sizce? Siz olsanız ne derdiniz? ‘Allah razı olsun hoca, sen ne güzel bir şey yapıyorsun ya, harika!’ mı derdiniz? Siz öyle derdiniz, eminim. Ama Tarım Bakanlığı beni mahkemeye verdi. Evet, inci kefalinin neslini tükettirmek, balıkçılarla çıkar ilişkisine girmek ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ile Tarım Bakanlığı’nın arasını bozmak suçlamalarıyla hâkimin karşısına çıktım. Çok şükür, orada da beraat ettik, kurtardık. Çünkü yüzümüz ak, yaptığımız yanlış bir şey yok. Fakat devlete küsmüştük. Devletle aramız kötüydü. Karardan bir şey çıkmayınca bu sefer balıkçılar dediler ki: ‘Hoca, biz zaten şüphelenmiştik. Sen bize tamam dedin, bizi ikna ettin ama sonra devlete gidip “Sakın kaldırmayın” dedin.’ Bu sefer balıkçıyla da aramız bozuldu. Kaldık ortada. Ne yapabilirim? İnci kefali çaresiz. Bu arada tonlarca balık avlanmaya devam ediyor hâlâ. Balıklar atlıyorlar, çaresiz bir şekilde hayatta kalmaya çalışıyorlar” diye konuştu.

“ZAMANLA BALIKÇILAR BİZE AYAK UYDURMAYA BAŞLADI”
Prof. Dr. Mustafa Sarı, devletin ilgisizliğine rağmen kaçak balıkçılıkla mücadeleye devam etti. Bu süreçte balıkçılarla yaptığı anlaşmalar sayesinde önemli ilerlemeler kaydetti. Ancak bu çabaları, tehditler ve siyasi baskılarla karşılaşmasına da neden oldu. Sarı, "Bu sefer yolumuzu aydınlatmak için Van Gölü çevresinde 'Sosyo-Folklorik Araştırma' adını verdiğimiz bir çalışma başlattık. UNDP’nin desteğiyle yürüttüğümüz bu çalışmaya, sosyolog olarak Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu’nu, halk bilimci olarak da sevgili Karabaş’ı dahil ettik. 'Vazgeçenler neden vazgeçti, vazgeçmeyenler neden ısrar ediyor?' sorularının peşine düştük. 8 köy hedeflemiştik ama 24 köyde durabildik. Ortaya çıkan sosyal, kültürel ve bireysel indeks değerleri bize çok önemli bir şeyi gösterdi: Balıkçılar, üreme dönemindeki kaçak avcılığa ısrarla devam etmiyorlar. Aksine, her türlü değişime direnç gösteriyorlar. Bu da çok güzel ve umut verici. İnsanlarla kavga etmeye gerek olmadığını anladık." Dedi.
“KADINLARA YÖNELİK EĞİTİMLER SONUÇ VERDİ”
Sarı’nın yıllar süren çabaları sonunda meyvesini verdi. Van Gölü çevresindeki köylerde kadınlara yönelik yapılan eğitimler sayesinde balıkçılar yavaş yavaş kaçak avcılığı terk etmeye başladı. Sarı, "Eğer bu insanların değişime direncini hafifletecek bir yol bulursam, balığı da korurlar, başka şeyler de yapabiliriz" dedi. Araştırma sırasında ulaşılan balıkçı eşlerinin etkisinin büyük olduğunu vurgulayan Sarı, “Balıkçıların eşlerine ulaştığımızda, kısa sürede kaçak avcılığın bırakıldığını gördük. O yüzden 'Hanımlardan yürüyelim' dedik. Çünkü bizim kültürümüzde her ne kadar ataerkil bir yapı olsa da, erkeğin ne yapacağına genellikle arkada Ayşe Teyze karar verir. Bir kere söyler, ama tekrar etmez” ifadelerini kullandı.

“KADINLAR BU MÜCADELEYE GÖNÜLDEN KATILDI”
Bu çerçevede, “Van Gölü çevresindeki balıkçı köylerinde doğru ve dengeli beslenmede balığın yeri ve önemi” başlığıyla kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde, 24 köyde kadınlara yönelik eğitimler düzenlendiğini söyleyen Sarı, bu eğitimlerin etkisini şöyle anlattı:
“Üniversiteye en yakın, kaçak avcılığın ısrarla sürdüğü bir köye gittiğimizde gözlerimizi yaşartan bir manzarayla karşılaştık. Bir balıkçı kadını, eşi ve oğulları kaçak avlanmaya gidemesin diye balıkçı teknesinin üzerine tezek yığını yapmıştı. Oysa tezek çok kıymetlidir. Tandır yakmak, ekmek pişirmek, banyo ısıtmak, kışın sobayı yakmak için gereklidir. Kadınlar, bu mücadeleye gönülden katıldı. Geri dönülemez noktayı, umut dolu noktayı kadınlar koydu. Onlara hürmet ediyorum.”
“KAÇAK BALIKLARIN OLDUĞU MEYDANDA ŞİMDİ HEYKELİ VAR”
Sarı, mücadelenin sonunda toplumsal farkındalığın arttığını vurguladı. “Kaçak balıkların satıldığı meydanda şimdi İnci Kefali Heykeli var. Van Gölü çevresinde İnci Kefali Ortaokulu, İnci Kefalı İlkokulu var. Van Emniyet Müdürlüğü, Erciş ve Muradiye Kaymakamlıklarının logosunda atlayan inci kefalleri yer alıyor. İnci kefalinin cirosu 1,2 milyon dolardan 12 milyon dolara çıktı. Benim maaşım aynı, ama bu para bölge insanının cebine girdi” dedi.
“İNCİ KEFALİ GİBİ VAZGEÇME, UMUT ET”
Sarı, sözlerini şu duygusal ifadelerle sonlandırdı:
“Siz aradıklarınızı buldunuz mu? Ya bulamadıysanız? Ya da beğenmediğiniz, hoşlanmadığınız şeyler varsa? İşte şimdi tam zamanı. Şimdi inci kefalı gibi vazgeçme, umut et diyeceksiniz. Çünkü ben mücadele etmeyi, dayanmayı inci kefalinden öğrendim. O şelaleden geri dönüş yok. İnci kefalleri asla geri dönmez. O zaman sıra sizde. Eğer cesaret toplamak isterseniz, bahar aylarında gelincikler açtığında inci kefalleri Van Gölü'nün çevresinde hasretle sizi bekliyor olacak. Saygılarımla.”